İnsan ihtiyaç duyduğunda harekete geçer. Mecbur kalmadıkça da büyük uğraşlara girişmez. Can sıkıntısı da bir mecburiyet, bir ihtiyaçtır. Hatta modern hayatta ihtiyaçlarımızın başlıca kaynağıdır. Çoğunluk sıkılmamak için meşgul olmayı seçer. Müzik, sanat, estetik, muhabbet oyalanmadır. Az insan öğrenmeyi seçer. Onlar hayatın bilinmezliğini fark edenlerdir. Fark eden herkes öğrenir. Öğrenmek isteyen de önce bilmediğini fark etmelidir. Bu halde öğretmek bilinmezi fark ettirmek anlamına gelir.
Bütün öğrenmelerin temelinde bir boşluğu doldurma, bir ihtiyacı giderme, bir bilinmezi bilinir kılma çabası vardır. İnsanlar bilmediklerini bilmiyorlarsa(bilme ihtiyacını fark etmemişlerse) ne söylerseniz söyleyin boşunadır. Topluma öncelikle gösterilmesi gereken şey doğru bilinen yanlışlar ve doğrunun ne kadar göreli olduğudur. Bildiğimizi sandığımız şeylerin tarih boyunca ne kadar değiştiği de göz önünde bulundurulursa öğrenen ve anlayan bir toplum ortaya çıkacaktır.
İnsan bildiğini sandığında geri kalır. Devam etmek için yetersiz hissetmelidir. Bilinmeyenleri görmelidir. Övgülerden çok eleştiriler ile beslenmelidir. Mükemmel olduğu söylenirse sabit duracaktır. Olgunlaştığını düşünürse ilerlemeyecektir. Ne kadar bilmediğini göstermek ona en büyük iyiliktir. Bir konuyu öğretirken ya da herhangi bir yerde konuşurken ne kadar yanlış olabileceğimizden başlamalıdır. Yanlışlar doğrulardan çoktur, hatta tarihte sabit bir doğru görülmediğinden “doğru” konu bulmak daha zordur. Yanlışlıklar hakkında sohbete girmekte zorlanmayacağınızı söyleyebiliriz.
Eğitim, arkadaş veya herhangi kamusal bir ortamda kültürlenme için yapılması gereken öğrenme ihtiyacını hissettirmektir. Bilinmezlikleri, doğruların yanlışlığını, öğrenme ihtiyacını fark eden kişi öğrenebilir. Eğer ihtiyaç diploma veya çıkar ise kalıcı öğrenme gerçekleşmez. Böyle amaçlar aslında hayat tarzıdır ve hayat için öğrenmeyen kişi hayata dair şeyleri öğrenemez. Hayat için öğrenmek için bilinmezliğin fark edilmesi gerekir. Bu yüzden başta eğitim kurumları olmak üzere tüm kültürlenme ortamlarında ne kadar yanlış olduğumuzdan başlanmalıdır. Farklı bakış açısı, şüphe, soru, araştırma ve merak başlıca uğraş olmalıdır.
Amaç öğrenmenin kalitesini belirler. Diploma zavallı bir amaçtır. Bütün bir öğrenim hayatı ve toplum özenme ile heba olur. Temelinde şüphe ve sorgulama olmayan eğitim zaman kaybıdır ve diğer toplumlardan geri kalmaya neden olur. Soru sormayan vatandaş kendine verilen kültürü unutur. Soran ve araştıran vatandaş kültür vermeye gerek duymadan araştıracak ve öğrenecektir. Kalıcı öğrenme insanlara soru sordurmak ve öğrenme ihtiyacını fark ettirmek ile mümkündür. Buna göre eğitimde en büyük amaç öğrenmeyi öğretmek olmalıdır.
İnsanlara verilecek en büyük hayat bilgisi meraktır. Merak aşılanan toplumlar zorlamaya gerek duymadan iyi hayatlar sürer. Kendi bildiklerini en doğru sananlar, şüphe etmeyenler ise yolda kalır. Bireyin, ailenin ve toplumun gelişmesinde tek yol ihtiyaç duymak, soru sormak, merak etmektir. Bu yüzden öğretmek öğrenmeyi öğretmek olmalı, öğrenme ihtiyacı hissettirmelidir.