Son yıllarda teşhis ve tedavideki önemli gelişmelere rağmen prostat kanseri, erkeklerde kansere bağlı ölümler arasında en üst sıralarda yer alıyor. Her yıl dünyada yaklaşık 1 milyon erkek prostat kanserine yakalanıyor ve neredeyse bunların dörtte biri hayatını kaybediyor. Cerrahi, radyoterapi ve hormon tedavileri, hastaların önemli bir bölümünde işe yarıyor. Ancak bir grup hastada kanser ilerleyerek başka organlara atlıyor ve hormon tedavilerine direnç gösteriyor. Prostat kanserinin vücuttaki dağılımını teşhis eden görüntüleme yönteminin küçük bir değişiklikle tedavide de kullanılmaya başlaması ise hormona dirençli hastalarda umut vadediyor.
Antalya’da düzenlenen 29. Ulusal Nükleer Tıp Kongresi’nde prostat kanserinin yeni tedavisi ile ilgili bilgi veren Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkanı Prof. Dr. Zehra Özcan, “Teranostik Tedavi” adı verilen teşhis ve tedavinin bir arada uygulandığı yeni yaklaşımın, prostat kanseri dışında, sınırlı tedavisi olan nöroendokrin kanserlerde de kullanıldığını söyleyerek “Nükleer tıpta yeni uygulamaya giren radyoaktif maddeler sayesinde tedaviye dirençli prostat kanserinde hedefe yönelik görüntüleme ve tedavilerle başarı şansımız daha da arttı. Bu metotla yakaladığımız tümöre, direkt olarak radyasyon göndererek kanser hücresini yok ediyoruz. Böylece tümöre daha yüksek dozda radyasyon verebilirken, çevre dokuların en az düzeyde zarar görmesini sağlıyoruz” dedi.
KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ HEDEFE YÖNELİK TEDAVİ
Kanserde kemoterapinin etkisiz kaldığı noktalarda moleküler çözümlerin devreye girdiğini anlatan Türkiye Nükleer Tıp Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Tevfik Fikret Çermik “Prostat kanserinde uygulanan bu metot dünyada şu an ümit vadedici hâle gelmiş durumda. Şu anda elimizde 400 hastanın sonuçları var. Hastalarda 1,5 yıla varan yaşam süresi kazandırdığı, bu sürecinde hastalar için son derece konforlu ve ağrısız geçtiği bildiriliyor. Bu uygulamalar, tümöre özgü reseptörler radyoaktif maddelerle işaretlenerek nükleer tıp alanında kullanılan ve son yıllarda öne çıkan PET-BT cihazı sayesinde yapılıyor. Prostat kanserinde olduğu gibi nöroendokrin tümörlerde de hedefe yönelik radyoterapi yapma şansına sahibiz. Ancak bu tedavi henüz sınırlı, diğer yöntemleri denemiş ve başarıya ulaşamamış vakalarda yapılabiliyor. Yumurtalık kanseri, kolon kanseri, meme kanseri hatta akciğer kanseri gibi kanserlerde önümüzde ki süreçte önemli gelişmeler yaşanmasını bekliyoruz” dedi.
Teşhis amaçlı radyasyon dozu zararsız
MR, BT, PET çektirirken maruz kaldığımız radyasyon hepimizi endişelendirir. Nükleer tıpta kullanılan radyoaktif maddelerin dozlarının genellikle çok düşük olduğunu söyleyen Türkiye Nükleer Tıp Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Gülin Uçmak, bu dozlardaki radyasyonun insan sağlığı için bir tehlike oluşturmadığına dikkat çekerek “Kullanılan maddelerin fiziksel yarı ömrü ve vücutta biyolojik yollarla atılması sonucunda vücudumuz radyoaktiviteden kısa sürede arınır” dedi.
www.turkiyegazetesi.com.tr/saglik