Toplum-birey ilişkisi tavuk yumurta teşbihiyle ifade edilebilir. Kadim sorudan hareketle toplum mu bireyi değiştirir yoksa birey mi toplumu kendi gibi yapar? Düşünülesi bir konu…
İnsan sosyal bir varlıktır. Tarihsel serüvene baktığımızda, yaşam içerisinde de durum hep böyle olmuştur. Sosyolojik tahlilde bireyler ne zaman toplumun önüne geçmişse çoğunluk kendisiyle alakalı tehlike algısını yükseltmiştir. Mesela Almanya tarihindeki karanlık alan Hitler dönemidir ve hala küllerinden kurtulmak istiyorlar. Bu dönem nasıl ortaya çıkmıştır sorusunun cevabı Hitler güçlendiğinde olacaktır. Çünkü Hitler, devletinin gücünü kendisinde görmeye başlamış daha vahimi de devletin o gücünü kendinden menkul kabul etmiştir. Bu durumun sonrasında Almanlar toplumsal huzursuzluk, kavga, ekonomik bunalım ve bireycilik sorunlarını en yüksek seviyede yaşamıştır. Yakın coğrafyamızda Saddam, Esed, Libya lideri Kaddafi vb liste uzadıkça uzar. Ve günümüzde hala yaşayan Kuzey Kore örneği.
Ülkemizin tarihsel ve sosyolojik alt yapısı ile kültürü ise bu durumun tam tersini göstermektedir. Gurur duyduğumuz Osmanlı dönemi incelendiğinde kişiler güçlenmiştir ama hiçbir zaman devletten ve toplumdan daha güçlü olmamışlardır. Fatih’i mahkemeye çıkaran kendi güçsüzlüğü değil toplumun gücünün daha fazla olmasıdır. Kurtuluş savaşının kahramanlığı Atatürk ve arkadaşları üzerinde şahsileşmiştir ama gücü elinde tutan o dönemde de Çanakkale’de zuhur eden toplumun kendisidir. Kahraman, bu toplumsal gücü toplum için kullanıma yönlendirendir.
Günümüz Türkiye’sine geldiğimizde sosyal yorumlar yapmak gerçekten zordur. Son dönemdeki haberlere baktığımızda geçmiş tarihsel süreçteki hataların yapılıyor olduğunu görmenin “yönetilememezlik” sorununu ortaya koyduğunu varsaymak mümkündür. Sosyal pencereden gözüken Özgecan olayı, Manisa’daki genç kız, meclisteki son iç güvenlik yasası görüşmeleri, gezi olayı, Trabzonlu Fırat, seçimsel bölünmüşlük, hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlü sayılarının yükselişi, gazetecilerin durumları …..örneklerini bir psikoloğun önüne koysak herhalde koyacağı tespit “cinnet hali” olacaktır. Çünkü insanlar çözümleri kendilerinin bulacağını düşünmeye başlamışlardır ve daha kötüsü de bu çözümleri uygular hale gelmişlerdir. İfade edilecek başka bir tanımlama maalesef kalmamıştır.
Ne yazık! Şuan ki durumun yaşamsal önemi toplumun iki taraflı olmasıdır. Geçmişte güçlü taraf yâda birey karşısında tek bir toplum vardı. Şimdi maalesef toplum iki kutuplu ve güç karşısındaki tutumlar da farklı farklıdır. Her toplum kendi kurtuluşunu öyle ya da böyle sosyal alanından oluşturacaktır. Nasıl yıkımlar toplumsal ve zamanlıysa; kurtuluşlar da toplumsal ve zamanlıdır.
Değerli okur, yukarıdaki ifadeler ülkemizin bir nevi son döneminin haritasıdır. Bir sosyolog olarak; pencereden bakıldığında gözüken manzaranın tasviridir. Aslında böyle bir dergiyi elinde tutanları ilgilendirmiyor gibi gözükebilir ama temel hedefimiz yaptığınız işin büyüklüğünün farkındalığını artırmaktır. Böyle bir ülkenin içerisinde yaşayıp birçok sorundan bihaber, başka insanlara yardım ederek mutlu olmayı öğrenmiş kahramanlar hala mevcuttur. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi kahraman, toplumsal gücün toplum için yönlendirilmesini sağlayandır. Başta doktor hanım olmak üzere bir avuç gönüllü yiğit yaptıkları çalışmalar ve fedakârlıklarla “cinnet” halini “cennet” haline çevirmek için çaba sarfediyorlar. Hz. İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca misali önemli olan cennet yolunda yürümektir. Safını ve yerini belli etmektir. Yaşantımız şu anından dert yanan, geçmişine küfreden, gelecek adına kılını kıpırdatmayan bireyler olarak devam etmeyecek. Çıkacağız yollara, köylere, sokaklara ve soracağız insanlara; ben sizin için ne yapabilirim? Seminer yapacağız, dans edeceğiz, bir ümitsizin elinden tutup ona ümit aşısı yapacağız. Çevremize, çocuklarımıza, arkadaşlarımıza mutluluğumuzu haykırarak birlikte iş yapmaktan, beraber olmaktan aldığımız zevki anlatacağız. Takılmayacağız oturduğu yerden ahkâm kesenlerin sözlerine, dertsiz olup dünyayı öyle sananların vurdumduymazlığına aldırmayacağız. Bir insanın gözündeki umut ışığının yakılmasının ne anlama geldiğini bilmeyenleri görmeyeceğiz. Hayatı değişen bilmem kaç tane kadını her gece rüyamıza davet ederek onların yüzlerindeki mutluluk belirtileriyle rahatlayarak başımızı yastığa sürurla koyacağız ve en önemlisi Ümitvar olacağız dostlar, Trabzon’dan yanan mum, karanlığı aydınlatmaya devam edecek.
Murat ÇOLAK
Eğitimci/Sosyolog