Dr. Şirin Parkan, hem erkekler hem de kadınlar için 40 yaşın önemli bir dönem olduğunu belirterek, bu dönemde yapılacak sağlık testleriyle, bazı hastalıkların erken teşhisinin ya da önlenmesinin mümkün olacağını söyledi.
Dr. Şirin Parkan, fazla kilo veya ailede diyabet geçmişinin varlığı gibi risk faktörleri bulunmayan herkesin 45 yaşından sonra her üç yılda bir diyabet açısından değerlendirilmek üzere hekime başvurması gerektiğine işaret ediyor. Eğer risk faktörü varsa bu taramanın daha erken yaşlarda başlaması ve sıklığının da artırılması gerekiyor.
Erken tanı alan Tip 2 diyabet hastalarında, doğru beslenme ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişiklikleriyle, ilaç kullanmak zorunda kalınmadan hastalık kontrol edilebiliyor. Dr. Şirin Parkan, “İlaç kullanması gereken hastalarda da kalp krizi, böbrek yetmezliği, görme bozuklukları, nörolojik komplikasyonlar gibi olası problemler hayatı tehdit edecek boyuta ulaşmadan önlenebiliyor” diyor.
2. Tansiyon kontrolü
Tek başına önemli bir sorun olmakla birlikte, diyabet, kalp gibi birçok kronik hastalık açısından da risk oluşturabilen hipertansiyonun erken tanısı için sadece düzenli tansiyon kontrolleri yeterli olabiliyor. Ülkemiz de her üç kişiden birinin sorunu olan hipertansiyon riski yaşla birlikte ciddi artış gösteriyor.
45-55 yaş arası erkeklerde 1.5, kadınlarda ise 2 kat risk artışından söz ediliyor. Metabolik sendrom, abdominal obezite, diyabet, aile öyküsü, sigara kullanımı gibi bazı risk faktörlerinin hipertansiyon riskini artırdığı biliniyor. Risk grubunda yer alan kişilerde 40 yaşından sonra yılda bir kere tansiyon ölçüm taraması yapılması gerekiyor.
40 yaş altında son tansiyonu normal (130/85 mmHg altı) ölçülmüş ek riski olmayan popülasyonda ise 3-5 yılda bir tekrarlanması öneriliyor. Erken tanı konulan hastalarda yaşam tarzı değişikliğiyle ilaca gerek kalmadan hipertansiyon kontrol altında tutulabiliyor. İlaç kullanması gereken hastalarda ise tedaviye erken başlanarak inme, beyin kanaması ve kalp yetmezliği gibi yüksek tansiyona bağlı bazı komplikasyonların oluşması da önlenebiliyor.
3. Kolesterol ölçümü
Diyabet ve yüksek tansiyondan farklı olarak kolesterol yaşla birlikte çok farklılaşmıyor. Herkesin genetik yapısıyla belirlenen genel bir kolesterol düzeyi bulunuyor ve yaşam tarzı değişiklikleri bu düzeyi etkiliyor. Kolesterol düzeyi özellikle kalp damar hastalıkları açısından çok büyük önem taşıyor.
Bu nedenle, kalp damar hastalığı riskini azaltmak, dolayısıyla riskli kişilerde yaşam süresini uzatmak ve beklenmedik ani genç ölümlerin önüne geçmek için kolesterol düzeyinin belli bir seviyede olması gerekiyor. Dr. Şirin Parkan 40 yaş sonrasında ise, kalp damar hastalığı riski çok yükseldiğinden hekim tarafından belirlenecek kolesterol takip ve tedavi programına uyumun önemine işaret ediyor.
4. Kalp hastalıkları taraması
Kalp damar hastalıklarını riski 40 yaşından sonra 10 kat artıyor. Dolayısıyla, hastalıklar oluşmadan önleyebilmek önem taşıyor. Bu nedenle, kalp hastalıklarına bağlı risklerin hesaplanarak çok daha erken yaşlarda harekete geçmek gerekiyor. 40 yaşından sonra kadın ve erkeklerin kalp hastalıkları açısından ayrıntılı kontrolden geçmesi de erken tanı açısından son derece önem taşıyor.
Yüksek kolesterol, diyabet ve hipertansiyon hastası olanlar, ailesinde kalp damar hastalığı öyküsü bulunanlar ve sigara kullanan kişiler kalp hastalıkları açısından riskli grupta yer alıyor. Dr. Şirin Parkan, bu risk faktörlerine sahip olan kişilerin erken önlem almak üzere 20 yaşından itibaren her üç yılda bir düzenli kontrollerini yaptırması gerektiğine dikkat çekiyor.
Zamanla kişinin ihtiyaçlarına göre yapılması gereken ek testler hekim tarafından belirleniyor. 40 yaşından sonra ise olası hastalık şüphesi durumunda, eforlu EKG, koroner BT, talyum sintigrafisi ve koroner anjiyografi gibi tanı yöntemlerinden yararlanılıyor.
Zamanla kişinin ihtiyaçlarına göre yapılması gereken ek testler hekim tarafından belirleniyor. 40 yaşından sonra ise olası hastalık şüphesi durumunda, eforlu EKG, koroner BT, talyum sintigrafisi ve koroner anjiyografi gibi tanı yöntemlerinden yararlanılıyor.
Bu nedenle 40 yaşından itibaren yılda bir kere gaitada gizli kan ve 50 yaşından itibaren de hastanın bulgularına göre değişecek sıklıklarda kolonoskopi ile takip edilmesi gerekiyor. Kanserin öncü lezyonlarından olan bağırsak poliplerinin erken saptanması halinde riski ortadan kaldırmak mümkün olabiliyor.
Akciğer hastalıklarında, özellikle de akciğer kanserinin ortaya çıkmasında uzun süre sigara kullanımının riski çok ciddi oranda artırdığı biliniyor. Kullanım miktarı ve süre uzadıkça risk de yükseliyor. Dr. Şirin Parkan, özellikle sigara içen kişilerin 40 yaş sonrası her yıl düzenli kontrollerini yaptırarak akciğer filmi çektirmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinde yaşlanma en önemli risk faktörleri arasında yer alıyor. Meme kanseri riski 40 yaşından sonra 1,5 kat, 50 yaşından sonra ise 2,5 kat artış gösteriyor. Dr. Şirin Parkan, özellikle son yıllarda bu konuda yaşanan gelişmeler ve erken tanı imkanlarının artması ile birlikte tedavi başarısının da yükseldiğini hatırlatıyor.
Jinekolojik kanserler açısından ikinci sırada yer alan rahim ağzı kanseri riski özellikle 40-50 yaşları arasında 20’li yaşlara göre 10 kat artıyor. Bu nedenle 40 yaş üstü kadınların her yıl mutlaka jinekolojik değerlendirme ve pap smear testi yaptırmaları gerekiyor.
Yaşla birlikte görülme riski artan hastalıklardan biri de osteoporoz. Kemik dokusunun zamanla bozulması ve kemiklerin zayıflaması sonucu ortaya çıkan osteoporozun en büyük tehlikesi neden olduğu kırıklar. Kemiklerdeki mineral kaybı ne kadar fazla ise kırık riski o denli artıyor.
Erkeklerde en sık görülen kanserlerin başında yer alan prostat kanserinde yaşlanma en önemli risk faktörünü oluşturuyor. Belirtiler ortaya çıkmadan yakalayabilmek için, her erkeğin 50 yaşından itibaren prostat muayenesi olması önem taşıyor. Risk faktörlerine ve erkeğin durumuna göre hekimin önereceği uygun tarama programına devam edilmesi gerekiyor.