Adres:

Yalıncak Mah. Ana Cad. Twinpart Sitesi A Blok Ortahisar/Trabzon

Email:

iletisim@umutveyasam.org

SİBEL KALAYCI

SİBEL KALAYCI

Bu yazıyı kaleme almayı ilk düşündüğümde, şu cümleyle başlayacaktım: “Bu bir veda yazısıdır…” 6 yıl 4 aydır bugünün eninde sonunda geleceğini biliyordum… Bilemediğim o an geldiğinde ne hissedeceğimdi? Çünkü insan yaşamadan önce tam kestiremiyor, sadece hayal kuruyor, böyle bir sonuca karşı nasıl bir yol haritası çizeceğini düşünüyor…

Daha birkaç gün önce şunu söylemiştim: Her şeyi ama her şeyi tolere edebilirim, üstesinden gelebilirim ama beyin metastazını asla… Ve şimdi ne hissettiğimi biliyorum… Öğleden sonraki saatlerdi… Tam da kupama yeşil çayımı doldurmuştum, yudumlamaya hazırlanıyordum ki, babam elinde beyin emarımla çıkageldi… Hani şu film şeridi vardır ya, sinemalarda izlerken görürüz, travmatik anlarda birden insanın gözünün önünden tüm yaşamı geçer… Gerçekten de öyleymiş, o film şeridi insanın gözü önünden akıp geçiyormuş: Mutlu ya da mutsuz anlar, yaşananlar, yaşanamayanlar, başarılan ya da başarılamayanlar; ardından çaresizlik, her şeyin sona erdiği duygusu… Başta da söyledim ya, uzun süredir bu an geldiğinde ne yapacağımı düşünüyordum… Planladığım şuydu: “Kaçmak, cep telefonumu da kapatıp kaçmak…” “Kaçıp, sessiz bir ortamda önce kendimle bir iç hesaplaşma yaparım, yapmak isteyip de yapamadıklarımın bir listesini çıkarır, sonra geriye dönüp gerçekleştiririm” diyordum. Kaçmadım oysa; en azından şimdilik… Anında Serap ile birlikte hastanenin yolunu tuttuk; bir an önce beynimi ışınlama tedavisine başlamak için… Sanırım insanın doktor kardeşinin olması hayatını oldukça kolaylaştırıyor, insan hastane işlemlerini düşünmek zorunda kalmıyor, kendini dinlemeye fırsat buluyor… Hava güzeldi, çok güzel… Güneş ne güzel de ısıtıyordu… Hastane çıkışı eve gitmek istemedim sanırım, çay bahçesine oturup güneşlenmeyi ve çay içmeyi tercih ettik… Serap’ın meslektaşları da geldi, onlarla biraz sohbet ettik… Ve yeniden eve dönüş… Bilgisayarımı açtım, sevdiğim müziklerden bir seçki yapıp dinlemeye başladım: Bedii Kazancı’dan Nemrudun Kızı, Nilüfer’den Kavak Yelleri, Bir Garip Yolcuyum, Nilüfer Müzeyyen Senar ikilisinden Dalgalandım da Duruldum, Volkan Konak’tan Divane Aşık Gibi, Nemci Rıza Ahıskan’dan Ada Sahilleri, Altan Civelek’ten Karaduman, Zeki Müren’den Veda Busesi, Gülay’dan Takvimlerden Haberin Yok mu, Erkan Ocaklı’dan hapishane İçinde, Kazım Koyuncu’dan Gidiyorum, vb. Derken Serap’ın bir başka meslektaşı geldi; onunla da bir müddet sohbet ettik… Penceremden karşı sokaktaki bina inşaatı gözüküyordu ve iş makineleri durmadan çalışıyordu; sokaktan arabalar geçiyor, karşı binanın alt katındaki atölyede işçiler iş başındaydı…

Özet: Hayat devam ediyordu… Oysa ben… Ve sonrasında ağladım, uzun süredir ağlamadığım gibi, yüksek sesle, hıçkırarak… Sanırım ağlamak iyi geldi… Kendime derhal bir yol haritası çıkarmam gerektiğine karar verdim; hayatımın en korkunç trajedisinin de üstesinden gelmeliyim… Almam gereken tıbbi tedaviyi elbette alacağım ama ya ötesi… Biliyorum, bir süre sonra artık araba kullanamayacağım, okuyup yazmakta zorluk çekeceğim, saçmalar tarzda konuşacağım, denge sorunları yaşayacağım, en azından eskisi gibi bulmaca çözemeyeceğim, kısacası beyin fonksiyonlarımı yitireceğim, vb. işte… Özetle trajediden de karlı çıkmanın yolunu bulmalıydım ve buldum da… En azından ilk kazancım şu; kaç kişinin bu şansı var ki? Yaşamda önemli olan yaşanılan sürenin uzunluğu değil anlamlı olması değil mi? Şu klasik tabirle carpe diem, anı yaşa, geriye özlem bırakma durumu yani… Ve ben, bundan sonrası için kendime sadece yapmayı istediklerim için bir liste hazırlama fırsatı bulanlardanım… İşte listemi de hazırladım: Kilo alma kaygısı taşımadan bol bol kuzinimin yaptığı mantıdan yiyeceğim; yine kilo alırım, selülitlerim azar kaygısıyla ağzıma dahi koyamadığım cipslerden bol bol tüketeceğim… Sigara dumanı zarar verir kaygısı taşımadan bir gece meyhaneye gidip sarhoş olacağım (ama kusacak kadar da içmeyeceğim, sonrasında çok baş ağrıyor, deneyimle sabittir) Eğer kafam kel olmaktan vazgeçer de saçlarım büyürse (çok değil 1 cm’ye de razıyım) onları kurbağa ya da yosun yeşiline boyatacağım… Fidel Castro’yu anlatan Commandante’yi izleyeceğim… Müzeyyen Senar albümlerinden alacağım…

 

Pahalı diye korka korka kullandığım parfümümü bol bol kullanıp, bitince hiç acımadan yenisini alacağım… Sağlığım izin verdiği sürece bir dakika olsun yerimde durmayıp, canım ne istiyorsa onu yapacağım… (Not: Farkındaysanız trajedi bitti bile, kişisel tarihimde bir başka dönüm noktası şimdi yeniden başlıyor… ve yakında üçüncü cemrede toprağa düşecek… Şu piknik olayını da listeme almalıyım. Mesela Sapanca’da…Yani henüz veda yazısı için erken…)

 

SİBEL KALAYCI

Umut ve Yaşam Derneği

resmi web sitesine hoş geldiniz!

 

Kuruluşumuzdan bu güne kadar bizi yalnız bırakmayan tüm değerli gönüllülerimize, bağışçılarımıza ve destekçilerimize teşekkür ederiz!

Sitede Ara
Search
Bu Yazıyı Paylaşın
Küçük bağışlar büyük mutlulukların habercisidir. :)
Kanser Hastalarımıza Hep birlikte Umut Olalım